12 Temmuz 2012 Perşembe

ELEKTRONİK EV ALETLERİNİN ZARARLARI


ELEKTRONİK EV ALETLERİ; TELEFON VE ÇOK KULLANDIĞIMIZ BİLGİSAYARIN BİZLERE ZARARLARI LÜTFEN OKUYUP OKUTALIM..
""
BİZDEN ARAŞTIRMASI VE UYARMASI,GERİSİ SİZE KALMIŞ.

Elektromanyetik Alan" konusunda doktora yapmış bir kişiyim.

Öncelikle dizüstü bilgisayarlarıni asla ve asla kucağınızda, dizinizin üstünde kullanmayın.

En çok manyetik alanı saç kurutma makinesi ve ütü yayar (bu aletleri kullanırken acele edin, işinizi çabuk bitirin.

"Yatak odalarında televizyon, bilgisayar ya da cep telefonu bulunması tahmin edemeyeceğiniz kadar zararlıdır. Havayı iyonize eden elektromanyetik alan yüzünden çoğu zaman bir koku ile algıladığımız ancak gözle göremediğimiz elektrik yüklü parçalar havada asılı kalırlar.
Saatlerce havalandırsanız bile tam olarak ortamdan süpürülmezler, her nefes aldığınızda ciğerlerinize bu parçaları çekiyorsunuz demektir.
Elinizin hemen altındaki klavye ve Mouse ise her hareketinizde elektrik sinyalleri gönderir. Mutlaka kablolu mouse kullanınız. . Aynı şekilde uzun süreli klavye ve mouse kullanımı maalesef bilekleri ve eli deforme etmektedir. "RSI (Repetitive Strain Injury)" denen sürekli aynı bedensel hareketlerin tekrarıyla oluşan eklem rahatsızlıkları ve "Carpal Tunnel Sendorumu (tekrar eden hareket sendromu )" ciddi sonuçları olan ve ameliyat gerektirebilen hasarlar verirler.

Lazer baskı yapan yazıcılar, çalışmaları sırasında ozon gazı üretirler.
Uzmanlar kanser ve bağışıklık sistemi hastalıklarının, manyetik alanın zayıflattığı bünyelerde oluştuğunu söylüyorlar.

Mesela çoğumuzun kullandığı Bluetooth kablosuz bağlantısı için HP firmasının resmi kitapçığı "lütfen sağlığınız için bir metreden kısa mesafede Bluetooth kullanmayın” diyor.

Eğer bütçeniz yetiyorsa LCD dediğimiz ince ekranlardan alın. Bunun radyasyon seviyesi daha düşüktür.

Bilgisayar kasanızı bedeninizden uzak tutun. Kabloları mümkün olduğunca uzun tutarak çevrenizdeki boş alanı uzatın, Bilgisayar masanızı metal aksamdan değil, ahşap ve elektrik yükü tutmayacak şekilde oluşturun.
Bilgisayarınızın bağlı olduğu prizi mutlaka topraklı yaptırın.

Günde bir kaç saatten fazla keyif, oyun ve web gibi zorunlu olmayan aktiviteler için bilgisayar karşısında zaman harcamayın.

Son olarak, bilinen tüm elektronik cihazlarda elektromanyetik alanı yakalama becerileri yüzünden özellikle ametist kristalleri kullanmanızı ve bilgisayarınızın yakınına koymanızı önereceğim.

Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıklarında elektrik yükleri sıfırlanarak gereken koruma alanını sağlamaya devam ederler."

Sevgili okurlar, ben şahsen Balıkesir Dursunbey Güğü Köyü'nde çalışırken, köyde ametist madeni olması nedeniyle, bol miktarda ametist kristali edinmiştim.

VE EN ÖNEMLİ KONU: . . . Eğer acil servis doktoru falan değilseniz, cep telefonunuz uyuyacağınız odada asla açık olarak kalmamalı. Gece siz uyurken Yatak Odanızdan en az 10 metre uzakta olmalıdır!!!!

Yapılan araştırmalara göre 20 dakika boyunca cep telefonu ile kesintisiz konuşanların, bir sağlık kuruluşunda beyin kontrolünden geçmesi gerekiyor. Nitekim telefon ile konuşurken sınırı aştığınızda hep başınız ağrır.. Unutmayınki , konuşurken de telefonun patlama gibi bir tehlikesi vardır . . . Mutlaka KULAKLIK KULLANIN ! ! !

Telsiz telefonlarda da benzer tehlikeler mevcut, ev telefonunuz telsizse değiştirin, kablolu alın.

Çamaşır ve bulaşık makineleri çalışırken yanında durmayın ( mesela bulaşık makinesini çalıştırıp yanındaki masada keyif çayı içmeyin veya masa keyfi yapmayın ), çünkü çok manyetik alan yayarlar. Özellikle çamaşır makinesinin, çamaşırları döndürme aşamasında hemen uzaklaşın.

Son olarak; kullanmadığınız aletleri fişten çekin. Yapılan araştırmaya göre, "stand by" da yani bekleme modunda kalan aletler, gene elektrik tuketıyorlar. Ve ABD'de bekleme modunda tüketilen elektiriğe " vampir elektirik" deniliyor. Bu da gösteriyor ki elektronik aletler fişten çekilmediği, en azından güç düğmesinden kapanmadığı sürece bizim için tehlike yaymaya devam ediyor.

Tüm bu aletlerin neden olduğu masraf ve küresel ısınma yetmiyormuş gibi, bizi de tüketiyorlar yavaş yavaş.

Elektromanyetik Alan konusunda doktora yapmış olan, Doç. Dr. Ayşegül YILMAZ'dan.."""


TEFSİRLİ MEAL SKANDALI, DİYANET ONAYLI





Ali Eren Hocaefendi, Hayrettin Karaman’ın da içinde bulunduğu bir tefsir projesindeki “bu kadar da olmaz” dedirten skandalları okuyucularına aktardı. İşte Arifan Dergisinde yayınlanan o yazıdan sizin için alıntıladığımız önemli bölümler:

Bu makalemizde, Diyanet İşler Başkanlığı yayınlarından “KUR’AN YOLU” isimli Türkçe Meal ve Tefsir’den bahsedeceğiz. Eserin 1. Cildindeki Diyanet imzalı Takdim yazısından öğrendiğimize göre;

Diyanet İşleri Başkanlığı, 1998 senesinde yani 28 Şubat hadisesinin cereyan ettiği 97’nin akabinde, bir Kur’an meal ve tefsiri hazırlatmaya karar verip bu vazifeyi dört ilahiyatçı profesör olan Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kafi Dönmez ve Sadrettin Gümüş’e halet etmiş.

Prof. Hayri Kırbaşoğlu’ndan dinlediğime göre ismi tefsir olan bu eser, “hiçbir tefsir profesörü olmayan” bu 4 profesöre “300.000 dolar” ücretle hazırlatılmış.

Eser basılmadan önce Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından tenkit süzgecinden geçirilerek kontrol edilmiş. Nitekim DİB üyesi ve samimi insan Doçent Halil Altınbaş, bu tefsiri basılmadan önce kendilerinin de okuyup kontrol ettiklerini bendenize söylemişti. Kendisine Suriçi’ndeki Otel’de, aşağıda okuyacağınız akıl almaz ve kabul edilemez hataların bir kısmını söylediğimizde, her bir hatayı net hatırlamadıysa da, “biz bu hataları işaretleyip çıkarılmasını söylemiş olmalıyız” dedi.

2003 senesinde, bahse konu eser 5 cilt halinde basılıp satışa sunuldu. Üzerinde DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI ibaresi bulunduğu için itimat edildiğinden kısa zamanda birinci baskısı tükendi.

TAKDİM YAZISI BİLE REDDİYELİK

Sonunda Diyanetin imzası olan takdim yazısının son paragrafı şöyle:
“Elinizdeki tefsir, günümüz Müslümanlarının ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ve klasik tefsir birikiminden yararlanılarak hazırlanmış değerli bir çalışma olup, uzmanlık alanlarında yetkin bilim adamlarından oluşan bir heyet tarafından kaleme alınmış olma gibi bir imtiyaz taşımaktadır.”

Bu cümleye maalesef 4 madde ile itiraz emek durumundayız:

MADDE 1: Bu tefsir, söylendiği gibi günümüz Müslümanların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hazırlanmış değildir. Çünkü günümüz Müslümanlarının, bir kadınla şahitsiz (yani nikahsız) olarak cinsi beraberliğin caiz olduğunu söyleyen hocalara ihtiyacı yoktur. Oysa bu tefsir, mut’a nikahına cevaz veriyor.
MADDE 2: Bu tefsir, klasik tefsir birikiminden yararlanılarak hazırlanmış değildir. Eğer öyle olsaydı, klasik tefsirlerin yazdığı gibi bu tefsir de “Müslüman olmayanların zinhar cennete giremeyeceklerini” söylerdi.
MADDE 3: Bu tefsir değerli bir çalışma değildir. Öyle olsaydı, Süleyman Ateş gibi, son peygambere ve son kitaba inanıp inanmamayı solda sıfır sayarcasına: “Peygamberimize ve Kur’ana iman etmeyenlerin de cennete gireceklerini iddia edenleri” ve Mason Abduh ve Cemaleddin Afganilerin hayranı olan M. Reşid Rıza gibi İslam düşmanlarını İslam alimi saymaz ve onların eserlerinden alıntı yapmazdı.
MADDE 4: Bu tefsir uzmanlık alanında yetkin bilim adamlarından oluşan bir heyet tarafından kaleme alınmış da değildir. Öyle olsaydı bu tefsir tefsir alanında uzmanlaşan kimselere yazdırılırdı. Tefsiri bırakın, fıkıhta bile yanlış üstüne yanlış yapan kimseler çağrılıp: “gel bize tefsir hazırla” denilmiştir.

Dünya alem bilsin ki, fıkıhta bile yanlış yapan kimseler dediğim şahıs HAYRETTİN KARAMAN’dır.

Seferilik konusunda bir tv kanalında: “Seferilik üç günlük yoldur. Bugün uçakla dünyanın bir tarafından bir tarafına üç günden önce gidiliyor. Dolayısıyla zamanımızda seferilik olmaz” diyor.

Bilmiyor ki, “seferiliğin illeti zaman değil mesafedir.” Dolayısıyla, ne şekilde ve ne kadar zamanda gidilirse gidilsin, ikamet yerinden en az 90 kilometre olan mesafeye gidilmekle seferi olunur. Kendi branşı olan fıkıhla alakalı böyle basit bir meseleyi bilemeyen yani kendi branşında bile uzmanlaşamamış olan bir kimse nerde kaldı ki tefsir de uzmanlaşmış olsun da tefsir yazabilsin! Zaten yazamamış da…

TEVRATTAN EK BİLGİ! YUH…

Tefsir kitabı alan alan kimse, onu Allah’ın ayetlerinin açıklamasını anlamak için alır. Çünkü Kur’an tefsiri demek “Kur’an ayetlerinin manalarını açıklayan eser” demektir.
Kur’an’ın manasını anlama için; yürürlükten kaldırılmış, üstelik tahrif edilmiş/bozulmuş olan Tevrat, Zebur ve İncil’lerin verdiği bilgiye ihtiyaç var mıdır? Yoktur!…
Ama bakın KUR’AN YOLU isimli eserin giriş yazısında E/10 maddesinde ne deniliyor:
“İslami inançlarla ve ilkelerle çelişmeyen ek bilgiler vermek maksadıyla, Kitab-ı mukaddes’ten bilgiler katardık.”
Niçin aktarıyorsunuz hocalarım?
Şöyle diyorsunuz: “Ek bilgiler vermek maksadıyla”
İnsan eliyle bozulmuş olup sadece görünüşte dini olan kitapların verdiği bilgilere ne derece güvenilir ki onlardaki bilgileri Kur’an tefsiri olarak hazırlanan bir eserin içine alıp “bakın Tevrat, Zebur ve İnciller de şu bilgileri veriyor.” Diyerek bu aslı astarı olmayan bilgileri Müslümanlara sunuyorsunuz? Veya kakalıyorsunuz?
Verdiğiniz bilgiler asla “İslami inançlarla ve ülkelerle çelişmeyen ek bilgiler” değildir. Bal gibi çelişiyor. Bakara Suresi 40. Ayetin tefsirinde verdiğiniz bilgi şu:
“Tevrat’ta, Ya’kub peygamberin Tanrı ile güreşip O’nu yendiği, bu sebeple Tanri’nın ona İsrail adını verdiği bildirilir. (Tekvin, 32/24-28)” (Cild 1 Sahife 50)
Şimdi bu bilgi “İslami inançlarla ve ilkelerle” çelişmiyor mu?
İslami inançlara göre haşa Hazreti Ya’kub Tanrı ile güreşti mi, güreşip onu yendi mi?
Böyle bir inanca sahip olan kimse gömgök GAVUR olmaz mı?

TEHRİFE UĞRAMIŞ DA OLSA KUTSAL KİTAP!

Ya’kub (Aleyhisselam) ile ilgili mahut bilgiyi verdiğiniz sahifede şöyle bir cümleniz yer almış:
“Yahudilik, İslam’dan önceki semavi dinler arasında -tahrife uğramış da olsa- şeriatı ve kitabı halen yaşamakta olan en eski dindir.”
Dikkat! Bu cümle, yahudilerin değil size ait bir cümle. Yani “tahrife uğramış da olsa” sözü de “Kutsal kitap” sözü de sizin.
Soruyorum: “tahrife uğramış da olsa” ne demek? Şu anda elde olan Tevrat’a “kutsal kitap” demek ne demek?
Devamla: “Hıristiyanlıktan farklı olarak bir şeriat dini olması da Kur’an-ı Kerim bakımından bu dini önemini artırmaktadır.” diyorsunuz.
Anlamadım! Yani Kur’an-ı kerim Yahudiliğe önem mi veriyor, ona göre Yahudilin önemi mi var?

HIRİSTİYANLIK VE YAHUDİLİK İÇİN YAZILMIŞ GİBİ!

Ali Eren Hocaefendi uzunca bir çıkışmadan sonra devam ediyor. Bakın daha neler var.
Mesela Bakara suresinin 105. Ayetin tefsirinde de aynı ifadeyi tekrarlıyor ve “Ehli kitap (ehlül Kitab) tamlaması, “ilahi bir kitaba inananlar” anlamına gelmekle birlikte, terim olarak Müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahipleri için kullanılır.” Diyorsunuz (Syf. 101)
Yapmayın! Müslümanlara yanlış bilgi vererek vebale hem de çok büyük vebale giriyorsunuz.
Çünkü sizinde gayet iyi bildiğiniz gibi, Ehli kitap tamlaması “ilahi birer kitap olan Tevrat ve İncil’i bozan ve Allah’ın kelamı olmayan o bozuk kitapların peşinden giden, buna mukabil Allah’ın son peygamberine ve son kitabına iman etmeyen kafirler” anlamına geliyor.
Hükümleri ile amel edilmesi gereken!
“Allah katında indirilmiş ve hükümleriyle amel edilmesi gereken Kur’an dışında iki kitap (Tevrat ve İncil) bulunmaktadır.” (Syf 101)
Siz bu 5 ciltlik eseri bu zamanda yazdınız. Onu okuyanlar da tabii ki şu anda yaşayan insanlar. Yoksa hazreti Musa ve Hazreti İsa zamanında yaşayan insanlar değil.
Peki şu anda yahudilerin elinde bulunan Tevrat ve Hıristiyanların elinde bulunan İnciller Allah (Celle Celaluhu) katından indirilmiş kitaplar mıdır ki “Allah katından indirilmiş ve hükümleriyle amel edilmesi gereken Kur’an dışında iki kitap (Tevrat ve İncil) bulunmaktadır.” Diyebiliyorsunuz?
Hem, birbirini tutmayan ve bu İncillerin hangisi Allah (Celle Celaluhu) katından indirilmiştir?
Matta mı? Yuhanna mı? Luka mı? Markos mu?
Ehli kitap için “Müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahipleri” ısrarınız da yanlış. İnsanlar tarafından bozulup Allah (Celle Celaluhu) kelamı olmaktan çıkmış bir kitap nasıl kutsal olur? Varsın Hıristiyan ve yahudiler bu muharref kitaplara kutsallık atfetsinler… Bize ne oluyor?

TEVRAT OKUMAYA TEŞVİK EDİYORLAR!

Ayetlerin manalarını verip bazı izahlara geçtikten sonra, ikide bir parantez içinde “Tevrat’ın bilmem kaçıncı sahifesine bakın” diyerek, Tevrat’taki bilgilere güvenilmeyeceğini söylemeksizin, Müslümanları habire Tevrat okumaya yönlendiriyorsunuz. Niçin?
Kur’an ayetlerini tefsir etmek denilen şey bu mudur? Kur’an ayetlerini bozuk Tevrat’ın verdiği bilgilerle mi öğreteceksiniz?
Hazırladığınız KUR’AN YOLU isimli bu kitap, Kur’an tefsiri midir yoksa allem edip kalem edip okuyucuları Tevrat ve İncilleri yönlendirme kitabı mıdır?

MÜŞRİKLERİN AFFEDİLMESİ!

Değerli okuyucular! Bu yazdıklarımız daha ne ki! Ehli Kitap şöyle dursun, sevgili profesörlerimiz, Al-i İmran suresi 128-129 ayetlerinin tefsirinde “Allah müşriklerden de dilediğini affeder” diyerek Allah’a ortak koşanların affedilebileceğini bile söyleyebiliyorlar. Ama Kur’an ne buyuruyor: “Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.” (Nisa 48)

DEĞERLENDİRME!

Ali eren Hocamız yine yaptı yapacağını. Bakalım muhataplarda sıkılma, utanma belirtisi olacak mı? Bir özür gelecek mi?
Tefsirin yazılış tarihi de hayli ilginç. 28 Şubatın hemen peşi sıra yazılmış. Dinler arası diyalog çalışmalarının yeni versiyonunun Türkiye’de başlangıcına denk geliyor.
http://www.facebook.com/efendihazretleri
Ayrıca 300.000 dolar da az bir meblağ değil. Çok cezbedici! Belli ki, bu kitap ısmarlama yazılmış ya da hazır yazılmış olan çalışma ellerine verilmiş ve imza attırılmış.
Diyanet İşlerinin de onaylaması işin en acı tarafı. Halkın güvendiği bir kurum olduğu için bu güven nasıl da suistimal ediliyor!
Her halükarda bu, İslam dinine bir ihanettir. Hainliktir…. Papa’nın yapamadığını yapmaktır. Bu kadar net söylüyoruz bunu…