29 Nisan 2013 Pazartesi

MUHSİN YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

MUHSİN YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?
ŞOK! Muhsin Yazıcıoğlu öldürüldü mü? Mehmet Ali Önel'in ilginç analizi!

Birileri anladı ki, kanı kaynayan vatan millet sevdalısı gençleri bir kez daha kullanmak zor olacaktı. Artık önlerinde yılların deneyimine sahip Yazıcıoğlu gibi bir engel vardı.

MUHSİN YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

Türkiye'de son 30 yılda onlarca faili meçhul cinayet işlendi. Ama hiç bir hükümet döneminde bu cinayetlerin aydınlatılması için önemli bir çaba gösterilmedi.

Süreç içinde medyayı da iyi kullanan asıl failler, bu cinayetlerle ilgili hep yanlış yönlendirmeler yaptı. Genellikle Türkiye içinde yuvalanmış İran bağlantılı dinci terör örgütleri adres gösterildi.

Bu adres şaşırtmacası çok da başarılı oldu. Bir taşla iki kuş vuruldu. Hem Türkiye yıllar yılı kendi komşularıyla gergin dış siyaset izlemeye itildi, hem de içerideki yükselen muhafazakar kesimin yolu terör bağlantısı ile kesilmek istedi.

Bu cinayetler bazı toplum mühendisliği projelerinin hayata geçirilmesi içinde altın fırsat olarak değerledirildi.

Ne acıdır ki, yıllar yılı herkes bu zokayı yuttu. En başta da medyaya yön veren önemli kalemşörler düştü bu tuzağa. Bir hedef gösterilirken asıl hedefin gizlenmek istenebileceği pek akıllarına gelmedi. Ya da bu aldatmaca onların da işine geldi.

Ama belli ki artık yolun sonuna gelindi. Ergenekon soruşturmasıyla Türkiye tarihi bir fırsat ele geçirdi. Eğer bu soruşturma sulandırılmaz, yanlış yerlere çekilmez, ucu bir yerlerine dokununca avaz avaz bağrılmaz, hukuka saygılı olunursa, batılı anlamda gerçek demokrasinin de kapısı aralanmış olacak.

Öncelikle faili meçhul cinayetlerin arkasında yatan hesaplar ortaya çıkacak. Türkiye'yi derin bir karanlığa çekmek isteyen yabancı güç odakları ve onların işbirlikçileri açığa çıkacak. Vatan millet adına işlenen suçlarla bu ülkeye ne büyük kötülük yapıldığı daha iyi anlaşılacak. Ve belki vatana millete olan sadakatları istismar edilerek kandırılan, eline silah verilen, cinayet işlemeye yönlendirilen gençler de nasıl bir oyuna düşürüldüklerini farkedecek.

Aslında bu oyunu Türkiye'de ilk farkedenlerden biri BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'ydu. Gerçek bir milliyetçi olan, dürüstlüğüne samimiyetine, yiğitliğine kimsenin laf edemediği Yazıcıoğlu, bıyıkları henüz terlemişken geçmişti bu tezgahlardan. Üniversite öğrencisyken kardeş kavgasının tam ortasına düşmüş, vatanı kurtarmak adına yeri gelmiş ölmeyi öldürmeyi göze almıştı.

Sonuç olarak yıllarca hapis yatmış, gençliğini hücrelerde geçirmişti. Ama mücadele içinde geçen ömrü ona çok önemli deneyimler kazandırmıştı. Türkiye'de oyunu kuran, kuralları belirleyen, kökü dışarıdaki güç odaklarının ve onların yerli figüranlarının kimler olduğunu mıh gibi kazımıştı hafızasına. İşte o nedenle son yıllarda yeniden sahnelenen büyük oyuna düşmedi.

Nasıl mı? Trabzon'da işlenen Rahip Santoro cinayetini iyi hatırlayın. Gencecik bir çocuk eline aldığı hayalet silahla üç beş misyoner faaliyette bulundu diye bir din adamını gözünü kırpmadan öldürdü. Bu genç, milli duyguları güçlü, kandırılmış eline silah verilmiş, bir delikanlıydı. Attığı kurşunlarla vatanına hizmet ettiğini sanıyordu.

Çok geçmeden yine Trabzon'dan yola çıkan bir başka genç Ermeni Gazeteci Hrant Dink'i öldürdü. Onu da cinayet işlemeye yönlendiren ağabeyleri vardı. O da bir Ermeniyi öldürerek ülkesini kurtaracağına inandırılmıştı.

Saf gençlerin eline silah vermenin, cinayet işletmenin daha ikna edici bir yolu olabilir miydi?

Türkiye'yi karıştıran, dışarıda çok kötü bir etki bırakan, her iki cinayeti işleyen ve adı karışan gençler belli ki aynı merkezden kumanda edilmişti. Gençlerin taşıdıkları milliyetçi duygularla Muhsin Yazıcıoğlu'na hayranlık duydukları aşikardı. Nitekim içlerinden birilerinin Yazıcıoğlu ile aynı karede görüntüleri bile vardı.

Anlaşılan birileri yine gençlerin saf duygularını kullanarak iş bitirme peşindeydi. Birileri yine, yeni bir oyun tezgahlamıştı. Bu uyundan içeride de dışarıda da fayda umanlar vardı.

Ama Muhsin Yazıcıoğlu yılların deneyimi ile oyunu erken farketti. Çevresindeki gençlerin kullanıldığını, tıpkı kendi gençliğinde olduğu gibi, bir kardeş kavgasının fitillendiğini net olarak gördü. İlk işi yakın çevresini uyarmak oldu. Önce pis işlerde kullanılan gençlere sahip çıkmadı. Net bir duruş sergiledi. Ülke üzerinde oynanan oyunları en iyi o anladı.




Birileri anladı ki, kanı kaynayan vatan millet sevdalısı gençleri bir kez daha kullanmak zor olacaktı. Artık önlerinde yılların deneyimine sahip Yazıcıoğlu gibi bir engel vardı.

Ve o engel kalkmadıkça, Türkiye'nin mümbit tarlası olan, kandırılmaya müsait gençler artık kandırılamayacak, ellerine silah verilemeyecekti.

Ama onlara göre engeller ortadan kaldırılmalı, oyun devam etmeliydi. Kim bilir belki de öyle yapıldı. Bir büyük engel ortadan kaldırıldı. Sebebi de, daha önce böyle bir tezgaha kurban veren önemli bir ailenin, berbat bir havada ölüme meydan okuyan helikopteri oldu.


Yani yıllar geçmiş, oyuncular değişmiş, kurbanlar değişmiş, ama oyun değişmemişti. Türkiye üzerindeki büyük oyun devam ediyor.

Mehmet Ali Önel

Deşifre Genel Yayın Yönetmeni