AKP'nin stratejik yanlışları

Cumhuriyet tarihi kaç kez bu tür krizle karşı karşıya kalmıştır; saymak zor. Ancak en tehlikelisinin bu dönemde yaşadıklarımız olduklarını düşünüyorum. Çünkü ilk kez, iktidar partisi Kemalist cumhuriyetin en temel unsuru olan laikliğe karşı hareketlerin odak noktasıdır suçlamasıyla karşılaştı.
Yine ilk kez, dünyanın tüm gelişmiş demokrasilerinde varolan yüksek yargı kurumlarına doğrudan savaş açılmş durumda, hem de başbakan düzeyinde en sert eleştiriler getirilmekte.
Yine cumhuriyet tarihinde ilk kez, bir metrekarelik bir bez parçasının, siyasal simge olduğu başbakan düzeyinde tanımlanmış ve ifadesini bulmuş olan bir materyal, laik cumhuriyetin simgelerinin karşısına mücadele unsuru olarak konmuş durumda.
O kadar çok olumsuz ilkler var ki, insan sıralamakta şaşırıyor. Dış politikada yaşanan; ABD Türkiye’yi “ Ilımlı İslam” modelinin örnek ülkesi olarak ilan etti ve “ genişletilmiş ortadoğu politikasının” eşbaşkanı olarak gördü ve hem başbakan Erdoğan hem de dışişleri bakanı Gül bunu sahiplendi. Oysa birkaç gün önce gnelkurmay başkanı harp akademilerinde Türkiye’nin başına böyle saçma sapan sıfatlar eklenemeyeceğini söyledi.
Biz sıradan vatandaşlar bu karmaşıklığın içinden çıkabilir miyiz!?
Nasıl olur da, aritmetik olarak güçlü bir iktidar, üstelik bu denli sayısal çoklukla seçim kazanmış bir siyasal parti, bu kadar çok sayıda stratejik yanlışı üst üste yapabilir, akıl almıyor!
Strateji bir bilim değil sanattır. Yüzün üstünde tanımı bulunmaktadır. İki esnek tanımı şöyle yapabiliriz; belki yol gösterici olur.
Birincisi, olanaklarla koşulları örtüştürme sanatı. İkincisi, hedeflenen amaca ulaşmak için olayları yönetme sanatı.
Stratejinin bilim yanı “stratejik düşünme” kısmındadır. Açıklaması: benim karşımdaki için düşündüğümün onun da benim için düşündüğünü bilmektir. Başka bir deyişle, benim bir hamleme karşın onun iki hamle tasarladığını bilmektir. Ki, ben dört hamle tasarlayabileyim. Anladığım kadarıyla AKP kurmayları stratejiyle değil taktiklerle cephe açmaya çalıştılar. Oysa en temel kuralı gözardı etmişler. O da, stratejiniz yanlışsa taktik doğrularla zaferin kazanılamayacağı gerçeğidir. Anlık başarılar gösterebilirisiniz ama uzun soluklu yarışta sekte-i kalpten gidersiniz.
İhmal ettikleri ikinci temel konu; AKP düşünürleri ortaya akıl oyunu koydular ve yetiştikleri kültürde bilimsel düşünme yani laik akıl olmadığı için, olayları iman etme zinciri içinde yönetebilecek ve yönlendirebileceklerini sandılar. Oysa karşılarındaki büyük çoğunluk akıl oyununu okuyabildikleri gibi akıllı oyununu da kurgulayabilecek birikim ve yetenekte kişilerdi. Bunu da göz ardı ettiler. Yani bir Sabih Kanadoğlu tüm akıl oyununu bozmaya yetti.
Peki, yanlışlar niye yapıldı ve neden yapılmaya devam ediliyor:
1. Erdoğan’ın karakter yapısı.
2. Gül’ün baştan beri var olan ama AKP kadrolarının gözünden kaçırmayı başardığı hırsı.
3. Bilgisiz olmalarına karşın fikir üretme dehası olduğu iddiasındaki dinci ve liberal geçinen bir kısım medya mensubu. Erdoğan’ı asıl yanıltanlar, onda olmayan nitelikleri varmış gibi yaratan bu gazeteci ve akademik kimliklerinin ardına sığınan televizyon tayfası oldu.
4. Cemaat ve tarikat bağlarından kopamamak ve kurtulamamak. Daha da kötüsü, kökü dışarıda olduğu iddia edilen bir cemaate tamamen teslim olmak.
5. Akçalı işlere boğazına kadar batmış bir takım şahsiyetlerin parti çevresinde yuvalanmalarına göz yummak ya da uzaklaşmalarına güç yetirememek.
6. MHP’nin tuzağına düşmek.
7. Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını engelleyememek.
8. Türkiye’nin öncelikle sorunlar sıralamasında, en altta bile olmayan bir konuyu, ülkenin bir numaralı gündem maddesi haline getirmek. Üstelik bunu, dini simge olduğu konusunda kuşku duyulmayan bir nesneyi, “ velev ki siyasal simge olsun” tümcesiyle meydan okuma aracı olarak kullanmak.
9. AB konusunu taktik uyanıklıkla sürdürebileceğini sanmak. Ama bunu hem Avrupa hem de Türkiye’deki iktidarın y......ı sözde liberaller bile yemedi.
10. Ülke nüfusunun büyük kısmını meydana getiren laik cumhuriyete inançlı kesimleri, bir türlü takıyye yapılmadığına inandıraramamak. Daha da kötüsü bazı AKP’li unsurların sürekli biçimde laiklikle çatışma içine girmesi.
11. Yüksek yargıyla kavga etmek. Bazı dinci gazetecilerin “artık savaş başlamıştır” palavrasının doğru olduğuna inanmak.
12. Demokrasiye özde değil sözde bağlı olmak; demokrasiyi demokrasinin kazanımlarından yararlanarak yıkmaya çalışmak algısından sıyrılamamak. Bu damgayı silip atmak için de hiç çaba harcamamak.
13. Zorla kurulmuş olan özgürlükleri her yöntemi deneyerek ortadan kaldırmaya çalışmak ve tüm ahlak ve etik kurallarını hiçe sayarak yandaş medya yaratmak.
14. Milli eğitim bakanlığındaki kadrolaşmanın tamamen tarikat bağlantılı olduğu kanaatini silememek. Bakan Çelik’in Van’daki gücünden ürküp onu değiştirememek.
15. İçinden çıktıkları siyasi parti ve görüşün tersine ABD’ye ve Avrupa’ya tam teslimiyet içine girildiği düşüncesinin yaygınlaşmasını engelleyecek, olumlu adımları atmamak ya da atamamak.
16. Atatürkçü, Kemalist, laik kesimi Necmettin Erbakan’dan özür dileyecek pozisyona düşürmek.
17. Emniyet teşiklatında bir cemaat baskısının, polis teşkilatına bir tarikatın yuvalandığı dedikodularının üremesine yol açacak eylemlerin ve uygulamaların önünü kesememek.
18. Devletle ve silahlı kuvvetlerle kavgalı olmak görüntüsünden kurtulamamak.

Yedi maddem daha var; ama düşünceleri yüzünden mahkemelere yollanan ve birisi halen devam eden bir “30 yıllık öğretim üyesi” olarak onları da daha özgür olduğumuzda yazabileceğime inanmaktayım.

Size bir ev ödevi: Bu saydığım stratejik yanlışları yapan bir siyasal iktidar daha kaç gün, kaç hafta, kaç ay yaşayabilir?