17 Nisan 2011 Pazar

Emin Çölaşan: Dünyayı titreten adam!..

FRANSA’ya gitti, Avrupa Konseyi toplantısında aldı sazı eline, Türkiye’de ve dışarıda kim varsa posta koydu. Esti gürledi. Bizim yalaka basın manşetler attı:
“Sayın Başbakanımız öyle bir bindirdi ki!..”
Bir konuştu pir konuştu, “Dünyaya meydan okuyan adam (!)” oldu.
Avrupa’ya demokrasi dersi verdi. Yüzde 10 seçim barajını sadece ve sadece halkı isterse indireceğini söyledi.
Şimdi Avrupa ve ABD’ye posta koyarken, AB üyesi olabilmek için yakın geçmişe kadar neler yaptığını, Avrupa’nın peşinde nasıl dolaştığını, nasıl yalvar yakar olduğunu, bu konuda aracılık yapması için ABD’yi nasıl ikna etmeye çalıştığını hiçbirimiz unutmadık. Unutulacak gibi değildir Türk milletine yaşattıkları.
Anayasa ve yasaları AB böyle istiyor diye kim değiştirdi?
Bütün amacının AB üyesi olmak olduğunu, bunun için her şeyin yapılacağını kim haykıra haykıra ve defalarca söyledi?
Şimdi AB üyeliği başka bir bahara kalınca çıkmış kürsülere, önüne gelene veryansın ediyor.
Avrupa’nın bu Türkiye’yi kabul etmeyeceği artık belli oldu.
Türkiye’nin aydınları cezaevinde, Türkiye’nin gazetecileri, basılmamış kitaplar nedeniyle tutuklu. Yüzlerce insanın evleri ve işyerleri basılmış, hepsi de tutuklanmış.
Avrupa bunları görüyor. Daha doğrusu, uygar dünya görüyor ve Tayyip’i itekliyor.
• • •
Çıkmış Avrupa’nın kürsülerine, demokrasiden dem vuruyor. Orada bizim “Üst düzey gazeteciler” var ve hiçbiri kendisine soramıyor:
“Dünyanın hangi ülkesinde ahaliye beleş kuru fasulye, mercimek, nohut, kömür dağıtarak oy avcılığı yapılıyor? Sen bunları yaparken hangi demokrasiden dem vuruyorsun?”
Bir seçim sistemi bulup arkasına sığınmış, esip gürlüyor. Yüzde 10 oy alamayan parti, Meclise bir tek milletvekili bile sokamıyor. Avrupa bunu eleştirirken konuşmasında şöyle diyor:
“Bu konuyu size soracak değilim.”
2002 seçimlerinde partisi yüzde 36 oy almış ve milletvekilliklerinin yüzde 66′sını kazanmıştı. Bu nasıl demokrasidir, nasıl adalettir, nasıl seçim kanunudur!
Sanırım geçen yıl 23 Nisan törenleri yapılıyordu. Biliyorsunuz, o gün bazı küçük çocukları Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar gibi kişilerin koltuklarına göstermelik olarak oturturlar. Kendi koltuğuna oturtuları çocuğun karşısına geçen Tayyip aynen şöyle demişti:
“Şimdi Başbakan oldun. İstersen asarsın, istersen kesersin.”
Bilinç altını ortaya böyle dökmüştü.
• • •
Çıkmış Avrupa’nın kürsülerine, kendisine hoşlanmadığı bir soru soran Fransız milletvekiline şöyle diyor: “Sen Türkiye’ye çok Fransız kalmışsın!”
Bizim Türkçe’de, argoda kullanılan, yabancı kalmışsın anlamında bir söz. Hiç kimse ne dediğini anlamıyor, tercüme edilmesi mümkün olmuyor.
Sonra sıra geliyor Ankara’daki ABD Büyükelçiliğine!
“Benim gelinime fotoğrafa düzgün değil diye vize vermediler!”
Uluslararası bir toplantıda senin gelininin vize alıp almaması bizim derdimiz mi? Belli ki örtülü resim verdiği, suratı tam görünmediği için vermemişler vizeyi. Kimi ilgilendirir? Yine aynı kürsüde basılmadan toplatılan ve yazarı Silivri’ye atılan İmamın Ordusu isimli kitaptan söz ediyor, kitabı bomba ile kıyaslıyor:
“O kararı bağımsız yargı verdi. Kusura bakmayın, bizde yürütmeye (hükümete) bağlı yargı yok.” ”
Yani el insaf! Yabancılar bu sözü belki yutar da, bize nasıl anlatacak? Yargının tamamının artık AKP’nin eline geçtiğini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK, adli ve idari yargının tümüyle iktidann emrinde olduğunu biz bilmiyor muyuz?
• • •
Seçim öncesinde nasıl da cesaret (!) kazandı. Esip gürlüyor, önüne gelene posta koyuyor. Daha düne kadar AB’ye “Aman bizi üye yapın, bize zorluk çıkarmayın” diye yalvarıp yakaran Tayyip şimdi reddedildiğini anlamış, aslan kesilmiş, sert çıkıyor!
Seçim öncesinde seçmene diyecek ki “Ben Avrupa ve ABD’ye posta koymuş adamım!..”
Ve milyonlarca insana kuru fasulye, mercimek, nohut dağıtımı aynen sürecek. Gıda paketlerini alanlara “Bize dua et ki seni besliyoruz, oyunu AKP’ye vereceğine yemin et” denilecek.
Çıkmış Avrupa’nın kürsülerine, önüne gelene sert çıkıyor, ders vermeye kalkışıyor! Türkiye’nin acı gerçeklerini ve yarattıktan olumsuz tabloları böyle laf kalabalığına getirip gözardı ettirmeye çalışıyor. Bunu yerler mi?
Bu saatten sonra ne Avrupa yer, ne de biz yeriz! Yese yese bir kısım seçmen yer!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder